AA47 | Hayatın Mizanplası
Önemli bir yemeği, yüksek kalitede yapmaya çalışırsan, en çok kullandığın bıçağının, o her zamanki yerinde olmasını istersin. Buna Mise en Place deniyor ve bu sadece mutfakla ilgili bir şey değil.
Biraz Sohbet:
Çok büyük bir restoranın, çok önemli bir şefi olduğunuzu düşünün.
Restorana gelen misafirleriniz için her akşam yüzlerce tabak çıkartıyorsunuz.
Yıllarınızı bu işe vermişsiniz, sipariş gelince vücudunuz, elleriniz, gözleriniz, parmaklarınız ve beyniniz ahenkle çalışıyor ve tabağı hızlıca hazırlamaya girişiyorsunuz.
Bıçaklarınız, kapkaçaklarınız bir köşede. Malzemeleriniz gruplanmış, baharatlar bir köşede, sebzeler diğer köşede, etler hemen tezgahın yanında, sirke, nar ekşisi, zeytinyağı, limonsuyu, süt, krema gibi sıvıları ayrı köşeye koymuşunuz.
Kafanızda reçeteler hazır, tarifler tamam. Neyin nerede olduğunu da biliyorsunuz.
Tek bilmeniz gereken, misafirinizin hangi yemeği sipariş ettiği. Gerisi bir orkestranın müziği çalışı gibi akıyor.
Sonra bir gün, siz hastalanınca, yerinize başka bir şef çalışıyor restoranda. Siz de bu arada iyi bir dinlenme fırsatı elde ediyorsunuz, ne güzel.
1 hafta kadar sonra, hastalığınız bitince restorana dönüyorsunuz. Mutfağı kontrol etmeye zamanınız kalmıyor, hemen siparişler gelmeye başlıyor.
Bir bakıyorsunuz, sizin düzen tamamen gitmiş.
Bıçaklar nerede? Bilmiyorsunuz. Sebzeler nerede? Her zaman olduğu yerlerde değiller. Zeytinyağı? Kayıp. Tereyağı? Hemen aşağıdaki dolapta durması gerekirken çok uzaktaki bir dolaba kaldırılmış.
Hiçbir şey bildiğiniz gibi değil.
Restoranın açık ara en kötü günlerinden biri, siparişler yetişmiyor, tariflerin malzemeleri eksik, her şey karışıyor, müşteriler memnuniyetsiz, siz stres altındasınız.
Peki ne oldu?
Olan şey basit. Mutfağın mizanplası bozuldu.
Mise en Place, Fransızca bir terim. “Her şey yerli yerinde, hazır bir şekilde” anlamına geliyor aşağı yukarı. Daha çok gastronomi alanında kullanılıyor.
Şeflerin çalışma alanlarını yemek pişirmek için hazırlaması, rutin hale getirmesi, alışkanlıklarını oluşturması, tüm kapları ve malzemeleri düzenlemesi, benzer malzemeleri yan yana sıralaması anlamında kullanılır.
Her şeyin yerli yerinde, gruplanmış, düzenlenmiş ve kullanıma hazır olması, sonraki pişirme aşamalarının mümkün olduğunca sorunsuz geçmesini sağlar.
Yeni sipariş geldiğinde “zeytinyağı nerdeydi ya?” diye sormazsın. 4 hafta sonra bile o tezgahın başına geçtiğinde, zeytinyağı bıraktığın yerdedir çünkü onun yeri artık orasıdır.
Aynı şekilde, patateslerin, soğanların yeri sabittir. Krema seni hep aynı köşede bekler. Salata malzemeleri gruplu ve yan yanadır.
Mizenplas bir şefin neredeyse en önemli yardımcısıdır. Rutinler, alışkanlıklar yoluyla hayatı kolaylaştırır.
Peki biz bu bilgiyle ne yapacağız?
Bir Şef Gibi Organize Olun
Kendimle ilgili en sevdiğim şeylerden biri, sürekli kullandığım her eşyaya mutlaka bir köşe, bir yer ayarlamam ve onlarla işim bittiğinde onları her zaman oraya geri koymamdır.
Bu beni inanılmaz keyifli ve güvende hissettirir.
Araba ve ev anahtarlarım evde veya ofiste nerede? Bellidir.
Gözlüklerim nerede? Bellidir.
Kemerlerim ve saatlerim nerede? Bellidir.
Cüzdanımı her defasında aynı yere koyarım.
Bu her şeyin yerini belirleme ve hep sabitleme, “kaybolma/kaybetme” hissiyatıyla mücadelenin en önemli yakıtlarından biridir ve insana bir “kontrol” hissi de verir.
Mesela, otel odasına girer girmez, odanın bir köşesini “kendi köşem” yaparım ve her şeyimi oraya koyarım. Gözlüğüm, cüzdanım, otelle ilgili bilgiler, kapı kartları.
Oradan alır, oraya geri bırakırım.
Ne Yapmalı?
Ofiste masanızı en çok kullandığınız “şeylere” en hızlı ulaşacak şekilde tasarlayın. Ona göre düzenleyin. Her şeyin yeri belli olsun. Kaleminizi sürekli aynı yere koyun, laptop hep aynı yerde olsun, şarj cihazınız hep aynı köşede sizi beklesin. Anahtarlarınızın yeri hep aynı olsun.
Evde kitap okuduğunuz yer hep aynı köşe olsun, rutinlerinizi oluşturun, beyne bunları düşünecek ve onu yoracak yeni bir yük oluşturmaktansa, “sen merak etme, ben hallediyorum” dedirtecek alışkanlıklarınız olsun.
Uyanma saatiniz, uyuma saatiniz belli olsun, arada mutlaka esnemeler olacaktır ancak en azından kabaca sınırlar belli olsun.
“ya, robot muyuz be kardeşim?” diyorsunuz belki ama, hayatın tadı, huzuru hep aynı şeyleri, aynı saatlerde, aynı döngülerle yapmak, istediğin şeyleri istediğin yerde, istediğin zamanda bulabilmektir.
Tabi ki hayatın bir kısmını da maceraya, yeniliğe, heyecana, yeni tatlara, rutin bozmalara, alışkanlıklar dışına çıkmalara ayıracağız, ancak hayatın geneli aynı bir şefin mizanplası kadar kaliteli bir şekilde yaşamaya değer.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Yorumlarda buluşalım dostlar.
Biraz Film:
Lock, Stock and Two Smoking Barrels (1998)
Geçen hafta Guy Ritchie’nin ikinci filmi Snatch’i paylaşmıştım. Bu hafta da ilk filmi olan Lock, Stock and Two Smoking Barrels’i paylaşıyorum.
Her iki filmi de geçmişte izlemiştim. Snatch’ten daha çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Ancak şimdi, tekrar izleyince, Guy Ritchie’nin ilk filmi olan Lock, Stock and Two Smoking Barrels, açık ara Snatch’den daha iyi bir film.
Bakın, şöyle diyeyim, sadece ilk sahnesi için bile en az 10 kere izlenir bu film. Karakterler, diyaloglar, hikaye örgüsü, kurgu, sahneler. Her şeyiyle dört dörtlük bir soygun/komedi filmi.
Sadece bu filmin diyalogları bir kitaba basılsa, gider alır, başucu kitabım yaparım.
Kaçırmayın.
(Üstüne, en az film kadar mükemmel olan soundtrack’e de bir kulak verin, şuraya tıklayarak)
IMDB notu 8.1
Benim notum 8.5
Buyrun, bu da açılış sahnesi. Lütfen şurada paylaştığım sözleriyle takip edin:
Biraz Kitap:
These Truths - Jill Lepore
Amerika, Amerika, “land of the free, home of the brave.”
Bildiğiniz gibi, günümüzün Amerika Birleşik Devletleri, Thomas Jefferson tarafından yazılan Amerikan Bağımsızlık Bildirisinde belirtilen bazı prensiplerin üzerine kurulu.
Bunların başlıcaları politik eşitlik, insan hakları ve halkın egemenliği.
Jill Lepore, These Truths kitabında, bu değerler üzerine kurulu bir ülkenin, dünyanın süper gücü olarak şu anda bu değerlere sahip olup olmadığını, ABD vatandaşlarının bu değerlere sahip çıkıp çıkmadıklarını sorguluyor.
Avrupalıların Amerika kıtasını kolonileştirmeden önceki “erken Amerika” dönemlerinden, tarih perspektifinden bakıldığında henüz yeni biten Soğuk Savaş’a kadarki Amerika’nın anlatıldığı muhteşem bir kitap.
İngilizce kitap okumakla barışıksanız, mutlaka öneririm.
Kitaptan bir bilgi:
Avrupalılar, Amerika'yı keşfetmeden önce, Amerikayı çorak ve eksik bir medeniyet olarak tanımlıyorlardı. Aslında mevzu hiç de böyle değildi. Christopher Columbus 1492'de Amerika’yı keşfettiğinde, yaklaşık olarak 75 milyon insan yaşıyordu Amerikada. O sıralar Avrupanın nüfusu ise 60 milyondu. Amerika çok daha kalabalıktı. Hatta Amerika’daki bazı medeniyetler (mesela Kahokyalılar veya Aztekler, Incalar, Mayalar kıtada çok büyük şehirler inşa etmiş, ticari ve siyasi kayıtlar tutmaya başlamışlardı.
Biraz Müzik:
Eksik - Batu Akdeniz
Bir türlü hak ettiği ilgiyi, alakayı ve popülariteyi yakalayamayan, çok temiz, duru bir ses Batu Akdeniz. Kendisini dedemiz Asım Can Gündüz sayesinde tanımıştım. İyi ki de tanımışım.
Sizin de tanımanız için, en çok dinlenen şarkısını bırakıyorum aşağıya. Beğenirseniz biraz daha derine dalmak için araştırırsınız.
İyi dinlenmeler.
‘’Alışırsın, alışırsın Bu durumla barışırsın’’
Biraz Ben:
Önemsiz gibi gözüken, önemsiz görmek istediğimiz ancak oldukça önemli olan bir seçimi atlattık. Alıştığımızdan daha farklı bir şeyler oldu bu sefer. Çoğu şehirde ve ilçede önemli değişimler gerçekleşti. Ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olsun.
Sanki beni Instagram tarafında biraz yalnız bıraktınız gibi hissediyorum. Sizden ricam, eğer bir Instagram hesabınız varsa, beni takip edebilir misiniz?
Linkedin’de de buradayım.
2020 yılında kurduğum Borsanın İzinden BLOG ziyaretçi sayısı olarak bu hafta 1.000.000 sınırını aştı. Bu sitenin bu kadar büyüyeceğini kim tahmin edebilirdi ki? Tabi ki sizin sayenizde. Çok teşekkürler.
BLOG’a yazdığım son yazı, ortalama bir yazıdan çok daha fazla okundu, Twitter’da ilk paylaştığımda da çok olumlu yorumlar almıştım. Kaçıranlar için:
Forex işlemlerimi nerede yaptığım sorusu çok sorulduğu için, cevap olarak yazdığım yazıyı Substack’e de koydum. Şuradan ziyaret edebilirsiniz.
Aklımın Akışı bülteninin 47. sayısının sonuna geldik.
Tüm desteğin için teşekkürler. Eğer bu bülteni sevdiysen LIKE’lamayı ve aşağıdaki butona basarak yorum yazmayı unutma.
Aklımın Akışı’nın önceki 46 bültenini okumak istersen, şurayı ziyaret edebilirsin.
Eğer Trading ile profesyonel olarak ilgilenmek istiyorsan, Atölyemizi ziyaret edebilir, profesyonel eğitimlerime göz atabilirsin. Tıkla!
Borsanın İzinden BLOG’ta da onlarca yazı/ders/tecrübe paylaşımı ücretsiz bir şekilde seni bekliyor, ziyaret etmek için Tıkla!
Sosyal Medya hesaplarımı takip et: Borsanın İzinden / İbrahim Babadağı Instagram
YouTube kanalıma abone ol: Borsanın İzinden YouTube
Bunlar ve geri kalan tüm linkler, derli toplu şekilde şurada, TIKLA!
Haftaya görüşmek üzere.
Hocam tabiri caizse, bir İbrahim Babadağı müptelası olduk. Her hafta aynı heyecanla bülteni bekliyoruz . Emeğiniz ve bize olan katkılarınız için teşekkür ederim.
Hocam bülteni biraz geç okudum valla tek kelime ile beni anlatmışsınız. Açıkçası bir düzen olmasını çok severim ve o düzende sapmalar olursa da aynı o şef gibi oluyorum :)